Dizi, film ve oyunculuk macerası üzerine konuştuğumuz Gürkan Uygun'dan bomba gibi cevaplar
Gürkan Uygun'la Kurtlar Vadisi Filistin ve oyunculuk macerası üzerine konuştuk. Pana Film'de ağırladığımız namı diğer Memati sorularımızı içtenlikle yanıtlarken çok özel sırlarını siz yazete.com okuyucuları için açıkladı.
Ali Buhara Mete: Lise yıllarında tiyatro ile tanıştınız, 1990 yılında ise amatör tiyatroya başladınız. Tatlı Kaçıklar, Affet Bizi Hocam, Böyle mi Olacaktı, Şapkadan Babam Çıktı, Deliyürek adlı dizilerde rol aldınız. Oyunculuk yapmaya lisede mi karar verdiniz? Aklınızda sadece oyunculuk yapmak mı vardı yoksa bunun dışında başka hayaller taşıyor muydunuz?
Gürkan Uygun: Hayır, aklımda direkt olarak oyuncu olayım gibi bir fikir yoktu çünkü o yönlendirmelerden yoksunduk maalesef. Öylesine bir sosyal yapı içerisinde değildik. İlk, ortaokul döneminde yazları çalıştığım bir yer vardı... Sağlık memuru Gökten abinin yanında çalışıyordum. O zamanlar hiç aklımda yoktu. Bana sağlık memuru olursun diyordu… Gökten abinin yanında çalıştığım dönem orta sona denk geliyor. Lise birde rehberlik dersimizde Zeki Kabar diye bir hocamız vardı... Hatta geçen gün okula uğradım rahmetli olmuş kendisi. O sormuştu o zaman, ben de gelirim diye parmak kaldırmıştım. Tiyatro serüvenim öyle başlamıştı. Onun öncesinde tiyatro oyunları ilgimi çekiyordu. Ama meslek olarak seçeceğim aklıma gelmemişti. Yönlendirme de olmamıştı. Daha sonra lise yıllarımda tiyatroyla tanışınca o duygu hoşuma gitti ve keyif almaya başladım. Bir de kendinizi kanıtlayabildiğiniz yerler olduğu için bir parça da yetenekli olduğunuzu düşündüğünüz zaman daha bir kendinize güvenebiliyorsunuz. Kendinizi gösterebileceğinizi hissediyorsunuz.
A.B.M: Kendinizi tanımaya da başlıyorsunuz…
G.U: Aynen öyle. 1990 yılında tam olarak ideal olmaya başladı. Lise yıllarında biraz daha eğlenceli gibi geliyordu ama amatör tiyatro döneminde daha bir mesleki yola adım attım. Duygu olarak da öyleydi…
A.B.M: Kurtlar Vadisi dizisi başlamadan önce sizi bir keresinde Moda'da bir nargile kafede arkadaşlarınıza yardım ederken görmüş ve 'İş arıyoruz' dediğinizi hatırlıyorum...
G.U: Doğrudur...
Deliyürek'ten Kurtlar Vadisi'ne geçiş
A.B.M: O zamanlar bu kadar şöhretiniz yoktu ama ben sizi diğer dizilerden tanımıştım. Kurtlar Vadisi'ndeki 8 yıllık maceranız nasıl başladı? Bu kadar süreceğini düşünmüş müydünüz?
G.U: Kurtlar Vadisi'ne başladığımız dönemin başında ben askerden gelmiştim. Op’la Zoe’nun dramı diye tiyatro oyunumuz vardı, orada oynuyordum. Daha sonra Berkun TRT’ye Şapkadan Babam Çıktı diye bir dizi yazdı. Orada bir rolüm vardı. Asker dönüşü tekrar televizyonda oyunculuğa başladım. O sezonun sonuna doğru Deli Yürek dizisine girdim. Hatta o Moda’ya taşındığım dönemdir. Ağabey Apartmanı, Ağabey Sokak'tı adresim. O dönemde de Deliyürek’te ağabeyin adamıydım…
A.B.M: Evet, ilginç bir tesadüf…
G.U: O nargile kafe dönemi de o zamana denk geliyor. Benim arkadaşlarımın dükkânıydı. Hatta bizim dizide de oynadı hacker Tamer... Onların dükkânıydı orası. Boş zamanlarımızda gidiyorduk…
A.B.M: Siz mi tavsiye ettiniz Hacker Tamer’i?
G.U: Yok, Mustafa da oyuncu olduğu için o dönem Sinegraf’la çalışıyorduk. Cenk bizim okuldan arkadaşımızdır. Onun vasıtalarıyla oldu aslında. Sonra bir gün 1 Ocak yılbaşı günü ben Deliyürek’te oynamak için görüşmeye gittim Sinegraf’a… Tanışıklığımız öyle başladı. O sene 2003’ün sonbaharında sinopsisi aldık. Erdem’le (Deli Hikmet) ev arkadaşıydık. Hatta beraber okuduk hikâyeyi. Kendi kendimize, iyi kurulduğu takdirde en az üç dört senelik bir iş demiştik. Öyle ve daha fazlası da oldu herkesin tanık olduğu gibi. Dolayısıyla o serüven böyle başladı. Deliyürek’ten olan tanışıklığımız ve senaristlerin bu rol Memati sensin demeleriyle başladı…
Dezavantajı avantaja çevirebiliriz
A.B.M: Kurtlar Vadisi'nden önceki çalışmalarınızda farklı tipleri başarıyla oynadığınızı biliyorum ancak uzun süredir Memati rolünü oynuyor olmanız ileride oynayacağınız farklı karakterler için bir handikap olabilir mi?
G.U: Elbette ki bir handikabı var… Ama o handikabı avantaja dönüştürmenin yollarını da bakacağız. Biraz senaryoya da bağlı bu... Çünkü sonuçta bir şeyi yoktan var eden, bir takım kişilikleri birleştirip bir karakter yaratanlar aslında senaristler. Aslında senaryo ne kadar başarılı olursa oyuncu da o kadar başarılı olur. Çünkü oyuncunun senaryoya olan katkısı vardır ama çok üst düzeyde değildir. Çünkü o karakteri var eden birçok özelliği birleştirip ortaya çıkaran senaristlerdir. Dediğim gibi hikâyenin güzelliği avantaj olabilir.
Memati karakterinin altı çok çizili
A.B.M: Rol kötü olduğu zaman oyuncuyu da düşürebilir değil mi?
G.U: Elbette… Buradaki oynadığım rolde şöyle bir açıdan da bakabiliyorum; burada oynadığım rolün altı o kadar çizili ki ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Bir sonraki rolde bunları yapmayabilirim. Eğer onun da hikâyesi, yapısı ve çatısı iyi olursa o zaman işin kolay olur tabi ki. Buradaki Memati karakterinin altı çok çizili. Dezavantajlar belki avantaja da dönüştürülebilir. Tamamıyla birçok unsurun bir araya gelmesi gerekiyor. Şansın da burada yeri var. Senaryo ve benim kendimi yakın hissettiğim karakter olması önemli. Çünkü bilmediğiniz bir şeyi çok iyi anlatıp gösteremezsiniz. Önce daha mantığımla hareket etmeye çalışırım. Oynamak istediğim çok rol var tabi ki ama biraz stratejik hareket etmek zorunda kalacağım, biraz da çalışacağız…
Filistin filmi benim için çok önemli
A.B.M: Yakında Kurtlar Vadisi Filistin'in çekimlerine başlayacaksınız. İsrail tarafından yıllardır zulme uğrayan Filistinlilerin yaşadığı dramı beyaz perdeye aktaracak olan film hakkında neler düşünüyorsunuz? Çok net ve keskin bir biçimde İsrail'in karşısında duracak bir yapımda çalışmak sizi ürkütüyor mu?
G.U: Ürkütmüyor. Böyle bir adım atıyor olmak en azından bunu bir şekilde göstermek ve çorbada tuzum olmasından dolayı keyif duyarım, gurur duyarım. Önemli bir film olacağını ve senaryosunun çok ince elenip çok sık dokunarak yazılacağını düşünüyorum. Sonuçta bundan önceki serüvende oradaki yaşanan sıkıntıları medya gözüyle değil en azından bir kişinin ya da bir bakış açısının gözüyle göstermek alternatif yaratmış oldu. Dolayısıyla insanların da ilgisini çekti... Çünkü basından bize gösterilenler bizim tercih ettiklerimiz olmayabiliyor. Dolayısıyla doğru şeylere tanık olmayabiliyoruz. Sinemanın böyle bir güç olduğunu düşünüyorum bundan dolayı başarılı olmasını ve etkili olacağını düşünüyorum. Onun dışında oradaki bütün dünya insanlarının hassasiyeti genelde çocuklar üstünedir. Dünya orada olan olayı, patlamayı ve birçok gerilimi görmezden gelebiliyor. Sanıyorum bizim hikâyemizde biraz çocuklar da anlatılacak. Biraz onların üstünden de o acıyı anlatmaya çalışacağız. Dolayısıyla böyle tercih edilecek olursa bunun çok etkin olabileceğini kanısındayım. Bütün dünya ve sivil kuruluşlar diğer mevzuları es geçerken çocuklar konusunda çok hassas...
A.B.M: Ortadoğu’da da büyük bir potansiyel var, Kurtlar Vadisi o coğrafyada milyonlarca insan tarafından izleniyor…
G.U: O açıdan da çok artısı olacaktır. Şöyle ki; o insanlar da kendini sorgulayabilecektir. Çünkü onların hiçbir politikası yok. En azından diplomasi anlamında bir girişimleri yok. Ben dünya basınını çok takip edemiyorum ama çok büyük bir tepkileri yok. Bizim gösterdiğimiz kadar bir tepkileri mevcut değil ülke olarak. Dolayısıyla onların da bir yerde sözcüsü olacak gibiyiz gibi bir his var.
Vicdanı olan herkesi kapsayan bir film
A.B.M: Kesinlikle... Tam aksine Kurtlar Vadisi Irak filminde olmayan bir destek çıkacak mı dersiniz diğer ülkelerden?
G.U: Bence olacak çünkü Kurtlar Vadisi Irak filmi sadece Irak’ı bağlayan bir filmdi. Ama Filistin filmi neredeyse Ortadoğu’daki tüm insanları, vicdanı olan insanları kapsayacağı için etkili olacaktır ve belki onların da kendilerini sorgulamasını da sağlayabilecektir. O açıdan önemli ama dediğim gibi çok bıçak sırtı bir iş bu… Çünkü bir de sanat dalını kullanarak bunu anlatıyorsunuz. En iyi anlatabileceğiniz şekillerden birisi. Çünkü Kurtlar Vadisi’nin öyle bir etkisi var. İnsanlar haberleri takip edip anlayamayabiliyorlar. Kurtlar Vadisi ile eşleştirince daha net anlayabiliyorlar.
A.B.M: Zaten film yayınlanmadan büyük yankı uyandırdı…
G.U: Aynen öyle bir de kalkıp sinemayla birilerine bir şeyler söylemek çok keyifli…
Röportaj: Ali Buhara Mete
Fotoğraflar: Adnan Erdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder